Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım ile Söyleşi: Olağanüstü Durumlar, Belirsizlik ve Güvensizlik Sarmalında Ruh Sağlığı

Gündem

Söyleşi: Şiyar Güneş

Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım ile olağanüstü durumlarda ruh sağlığının örgütlenmesinde izlenebilecek temel yaklaşımları ve destek sisteminin nasıl örgütlenebileceğini konuştuk. Afet gibi durumlarda genelde kurumlar ve gönüllüler tarafından ilk haftalarda verilen yoğun destek bir müddet sonra çekildiğinde ruhsal etkilenmenin daha da ağırlaşabildiğini söyleyen Prof. Dr. Yıldırım, “Psikososyal desteğin en önemli kurallarından birisi sürekli, sebat eden ve yalnız bırakmayan olması gerektiğidir. İkincisi ve en önemlilerinden biri yapılan bütün destek müdahalelerinin insan onuruna, haysiyetine ve özgür iradesine uygun şekilde yapılmasını sağlamaktır” dedi.

Öncelikle bu röportajı yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Olağanüstü durumlarda ruh sağlığının örgütlenmesinde izlenebilecek temel yaklaşımlar nelerdir? Bireyler ve totalde toplumun kolektif ruh sağlığını nasıl koruyabiliriz?

Olağanüstü durumlar toplumda ve aynı zamanda tıp, sosyal bilimler çevreleri ve kurumlar tarafından ruh sağlığının en çok hatırlandığı dönemlerdir. Genellikle Türkiye’de de böyle olmuştur. Dünyada da böyle kitlesel yaşanılan travmalardan sonra, bir anda toplumda bireylerin ve totalde toplumun ruhsal belirtiler vermeye başlamasıyla psikiyatri ve psikososyal destek akla gelir, “Bizim ne kadar çok buna ihtiyacımız var” cümleleri dökülmeye başlar.

Niye böyle oluyor? Kitlesel yaşanılan travmalarda toplumda yaşanan güven sınırının zedelenmesi ve ortaya çıkan belirsizlik durumu bu toplum için günü ve geleceği örgütlemelerini zorlaştırıyor. Belirsizliğin ve güvensizliğin sonucunda da çok yoğun stresle ilişkili belirtiler karşımıza çıkıyor. Güven duygusunun ikame edilmesi ne kadar gecikirse bireyler ve toplum çaresiz hissetmeye başlıyor ve bu bir kısır döngüyü tetikliyor. Belirsizlik zihin tarafından yaşamı tehdit eden bir durum olarak algılandığı için travmatik durumla karşılaşan toplumun hemen hemen her bireyinde biz değerlendiriciler için olağan fakat deneyimleyenler için dehşet verici bir takım sonuçları oluyor. Bu nedenle kitlesel yaşanılan travmalar ruhsal sağlık açısından bir karşılaşma anı diyebiliriz. Bu durum psikiyatri ve psikososyal destek uygulamalarının önemsendiği bir ortam yaratıyor.

Nasıl örgütlenmeli ve neler yapılmalı? Eğer kitlesel travmatik olaylar ya da afetler bağlamında yaklaşacaksak, insanın herhangi bir olağan dışı bir olay sırasında ruhsal dünyasında bir takım değişiklikler olmasını olağan kabul ederek başlamamız gerekiyor. Nedir bu olağanlık? Az önce de söylediğimiz gibi bir belirsizlik hali, yaşamın artık güvenli olmaması, geleceğin tehlikeli olması ve olası bir tehditle her an kurulu düzenin ortadan kalkabileceğine dair bir bağlam ortaya çıktığında, doğaldır ki insan zihni bir alarm reaksiyonunu başlatıyor. Bu alarm reaksiyonu da bütün insanlarda başta uyku sorunu ve sonrasında bir takım bedensel belirtilerin eşlik ettiği bir dizi durumu tetiklemiş oluyor.

Kitlesel travmaların hemen ardından ortaya çıkan bir başka gerçekliğimiz ise genellikle bu tür travmatik yaşantıların kendisinin ikinci ya da üçüncü travmalarla birlikte seyretmesi durumu. Bunun en somut örneğini 6 Şubat depremleri ile yaşadık. İnsanlar bir deprem gerçekliğiyle karşılaştılar. Deprem bir anda yaşamı altüst etti. Bunun üzerine ikinci ve üçüncü travmatik olaylarla karşılaştılar insanlar. Yardımlar gelmedi, gelen yardımlar eşit olmadı, yardımlar gelecek olsa bile çok yetersiz oldu ve en kötüsü can kayıpları ve bu can kayıplarının bir kısmının önlenebilir olduğunu bilmek gibi çoklu travmalar yaşadılar. Biz buna travma sarmalı diyoruz. İnsanlar bir travma sarmalıyla karşılaştır. Şimdi burayı doğru anlarsak nasıl ve neye karşı örgütlenmemiz gerektiğinin anlamış oluruz.

Eğer ki olağan dışı bir olayın yaratmış olduğu belirsizlik üzerine bir müdahalede bulunacaksak birinci adım ortaya çıkan psikiyatrik belirtilere müdahale değil, yaşamdaki düzensizliğin hızla giderilmesine yönelik olmalıdır. Yani aslında sosyal bir destek sağlamaktır, koruyucu ve önleyici müdahalelerdir. Şöyle bir örnekle açıklayayım, bir insan depremden sonra su bulamıyorsa oradaki insana yapılacak ruhsal destek ona su sağlamaktır. Küçük travmalarda da bu yolu izlememiz gerekir. Örneğin insanın kendini yeterince ifade edememesi yalnız hissetmesi gibi bir durum yaşamış olduğu travmatik belirtiyi çok arttırdığında, ilk ruhsal müdahalemiz ve olası ruhsal destek sisteminin en önemli adımı o kişinin ihtiyaçlar silsilesinin karşılanmasıdır.

İkinci ruhsal destek, yaşamdaki belirsizliği hızla gidermemiz üzerine kuruludur. Örneğin yardımların kaç günde geleceğini, nasıl verileceğini, neler olacağını söyleyelim. Çocuğunun okulundan barınacağı eve kadar onlara bir takvim çizelim ve desteği sağlayalım, yani belirsizliği giderelim, yalnız olmadığını hissettirelim, biz buradayız diyelim. Bir sorun olursa da olmasa da biz buradayız diyelim. Her şeyin ötesinde bu belirsizliğin ruhsal bir belirtisi varsa o belirtileri de açıklayalım. İnsanlara diyelim ki “Yaşadığınız bu durum sizin bir eksikliğiniz ya da bir güçsüzlüğünden değil yaşadığınız olağan dışı olaya bağlıdır, şöyle bir zaman dilimine kadar sürüp şöyle geçecektir.” Bu ve benzeri yeterli sosyal desteği sağladığımız takdirde çoğunlukla insanların ruhsal belirtileri kayıp yaşantılarına dair yas süreçleri haricinde yaklaşık bir iki hafta içerisinde belirip bir pik yapıp hızla kaybolur. Tekrardan yaşam ikame edildikçe de insanın adaptasyon süreci başlar. Ama eğer ki burada yeterince sosyal destek sağlanamadığı ve travma sarmalı dediğimiz çoklu travmaları engellenemediği takdirde ise tam tersi eklenen yeni belirtiler, eklenen yeni ruhsal durumlar olur.

Peki böyle bir durumda nasıl bir destek sistemi örgütleyelim, nasıl yapalım?

Öncelikle neyi ne amaçla yaptığımızı vurgulayalım. Buradaki ruhsal müdahale travma sonrası stres bozukluğu belirtisi olan insanlara yaklaşımın aksine travma sonra stres bozukluğu oluşmamasına yönelik müdahalelerdir. Bir koruyucu halk sağlığı müdahalesi, psikososyal destek çalışmasından bahsediyoruz. Ne yaparsınız halk sağlığında? İçme sularının güvenli hale getirirsiniz, varsa bir kirlilik onu düzeltirsiniz, yemek hijyenini düzeltirsiniz bunlar koruyucu müdahaleler anlamdadır. Afet üzerinden gidersek burada bir düzensizlik hali vardır. Bu düzensizlik hali insanlar üzerinde bir etkilenme yaratır, direkt olarak bir hastalık yaratmaz. Etkilenmenin boyutu karşılaşmanın yıkıcılığı ve şiddeti arttıkça artar, kişi yalnız bırakıldıkça daha da artar. O nedenle buradaki psikososyal destek müdahaleleri etkilenmeyi geriye çevirip hastalığın oluşmasını engellemek için yapılır, direkt bir tedavi müdahalesi değil bunlar, eğer bunlar yapılmazsa insanların hastalanması da mümkündür tabii ki. O nedenle burada kullanmış olduğumuz terimler genel tıptaki bir medikal terimlerin çok ötesinde, “yalnız bırakmamak”, “sürekli olmak”, “destek olmak” gibi kavramlar olduğu için burada defansif tıbbın dışında bir tablo çizip aslında psikiyatrinin halk sağlığı boyutunu ele almış oluyoruz.

Birinci kural olarak bu destek sabit ve sürekli veya uzun erimli olmalıdır. Afet gibi durumlarda genelde kurumlar ve gönüllüler tarafından ilk haftalarda inanılmaz bir destek oluyor fakat bir müddet sonra bu gönüllülerin giderek çekildiğini, kendilerinin daha yalnız kaldıklarını gördükçe ruhsal etkilenme daha da ağırlaşabilir. O yüzden psikososyal destek adını vermiş olduğumuz bu desteğin en önemli kurallarından birisi sürekli, sebat eden ve yalnız bırakmayan olması gerektiğidir.

İkincisi ve en önemlilerinden biri yapılan bütün destek müdahalelerinin insan onuruna, haysiyetine ve özgür iradesine uygun şekilde yapılmasını sağlamaktır. Çünkü afet sırasında bir insanın karşılaşmış olduğu güçlükteki alacağı destek vatandaşlık hakkıdır, yapılan bir lütuf değildir öyle hissettirilmemelidir. Dayanışma duygusu güzeldir ama dayanışma duygusu bir borç yaratmamalıdır. Birleşmiş Milletler’in acil durumlardaki ruhsal sağlık ve psikososyal destek kılavuzunun ilk maddesi, yapılacak yardımların insan haysiyetine ve onun karar verme süreçlerine uygun ve herkese eşit olarak yapılması gerektiğidir. Örneklendirmek gerekirse afet bölgesinde bir yemek dağıtıyor olsanız mümkünse ana yemeği 2 çeşit yapmaya gayret etmek gerekir. Eğer koşullarınız uygunsa o insanın yemeği seçmesini sağlarsınız, tek bir yemek alması muhtaçlık duygusunu güçlendirir. Çünkü çaresizdir, sevse de sevmese de onu yemek zorundadır ama iki çeşit yemek çıkarıldığında bu insana seçim hakkı vererek, özne olarak tercihinin devam edebileceği duygusunu sağlayarak onu hızlıca ikame edersiniz. Bu hissedilebilecek güçsüzlük duygusunu biraz olsun azaltır.

Bunların dışında da değinebileceğimiz çok şey var. Bir ekip ilişkisiyle bu olayları tamamen hastalık ve tedavi bağlamında değil bir destek bağlamında değerlendirmek gerekir. Tıbbi destek ekipleri başta olmak üzere sadece etkilenenler değil tüm kurullara ve oradaki insan gruplarına yönelik esnek programlar üretilmesidir bu da bir ekibi, çoklu meslek gruplarından oluşmuş bir ekibi ve bu ekiplerin de yaratıcı esnek olmasına ve deneyimli olmasını gerektirir. Çok kitabi bilgilerle ya da tecrübesiz ekiplerle yapılabilecek müdahaleler değil ama her tecrübesiz bir insanı kendi ekibi içerisine katabilecek kadar da içi eğitimlerini sağlayabilir olması gerekir. O nedenle bunlar çok dinamik ekipler olarak çalışırlar ve bir afet sonrasında işte en uzun süre aslında emek veren ekipler bu psikososyal destek ünitesinde çalışan ekipler olur. Bunun içerisinde psikiyatristlerden birinci basamakta çalışan tüm sağlık çalışanlarına ve diğer yardım görevlilerine kadar çok kalabalık bir meslek grubundan bahsediyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.