COVID-19 Salgınında Vatandaş Can Derdinde, Kimileri ise Rant Peşinde!

Makale

Yüze göze bulaştırılan ve dağıtılamayan “5 adet maske”den ücretli PCR testine…

Salgında tanı için en önemli araç olan PCR testinde son durum; yeni rant kapısı mı açılmaktadır?

Kısıtlamaları aşmak için zorunlu hale getirilen PCR testlerinde kontrolsüz/uygunsuz işlem yapılması durumu ve usulsüz test kiti ihalelerinde yanıtı aranan sorular?

6 Eylül’de okulların yüz yüze eğitime açılması ile birlikte aşıya yönlendirmek için İçişleri Bakanlığı genelgesi ile aşı olmayanlara PCR test zorunluluğu getirildi. 9 Eylül 2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan ihale ilanları bölümünde 20 milyon adet SARS CoV-2 varyant tespit kitinin Devlet Malzeme Ofisi (DMO) tarafından satın alınacağı açıklandı.

Aşı olmayan kişilere zorunlu kılınan PCR test uygulaması ve izleminin nasıl yapıldığına, sonuçlarının ne olduğuna ve PCR testlerinde yapılan kontrolsüz/uygunsuz işlemlere dair sorulara Sağlık Bakanı Fahrettin Koca kaçamak ve çelişkili yanıtlar verdi. Bu arada DMO, 20 milyon SARS CoV-2 varyant tespit kiti alımı için 9 Eylül’de açtığı ihaleyi son teklif verme gününe bir gün kala iptal etti. DMO, ihale şartlarının değiştirilmesi için yayımlanan üç adet zeyilname ile iptal gerekçesini kamuoyuna açıklamamakta ve hâlâ sessizliğini korumaktadır.

Okulların açılması ve önümüzdeki günlerde üniversitelerin de açılacak olması ile hızlı testler başta olmak üzere Türkiye’de yeni test yaklaşımlarına ihtiyaç vardır. Aşı olmayan ve aşı tereddüdü yaşayan vatandaşlarımız için AKP iktidarı aşı yerine PCR zorunluluğunu, koruma yerine erken tanıyı, birincil koruma yerine ikincil korumayı ikame etmektedir.

Ayrıca kamuoyunda PCR testi tartışmaları eksik bir biçimde; ilgili mevzuat hükümleri, COVID-19 rehberinde ve buna bağlı uygulanan algoritmada belirtilen kurallar göz önüne alınmadan “cek- cak’’ söylemleri ile yapılmaktadır.

Salgında maskeden PCR testine uzanan rant çabaları…

COVID-19 salgını insan hayatını ve toplumsal yaşantıyı tüm ciddiyetiyle tehdit etmeye devam etmektedir. Oysa AKP iktidarı ve onun Sağlık Bakanı, salgını kontrol altına almak ve önlenebilir ölümleri engellemek için bilimsel kurallarla, şeffaf ve katılımcı bir yönetimle salgını yönetmek yerine, on binlerce yurttaşımızın hayatına mal olan pandemiden “başarı hikayesi” çıkarmaya ve salgından adeta rant sağlamaya çabalamaktadır.

Yüze göze bulaştırılan ve dağıtılamayan “beş adet maske” meselesi…

Hatırlanacağı gibi maske konusu 4 Nisan 2020 tarihinde dönemin Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın “Devlet, halkın ulaşabilir olduğu noktalarda maske satacak” açıklaması ile başlamıştı. Ancak gelen eleştiriler üzerine iki gün sonra, 6 Nisan’da AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Kesinlikle para ile maske satışı yasaktır. Salgın bitene kadar vatandaşlarımızın tamamına yetecek maske stokumuz ve üretim planlamalarımız vardır. Ücretsiz şekilde maske ulaştırmaya kararlıyız” diyerek maske konusundaki net ve kararlı devlet tutumunu en yetkili ağız olarak bildirmiş ve yaşanan karmaşaya son noktayı koymuştu(!) Ya da halk, hepimiz öyle zannetmiştik. Aceleyle ve gönülsüz başlatılan vatandaşlara ücretsiz maske uygulamasına ilişkin sorunlar çözülememiş, tedarikte ve dağıtımda yaşanan organizasyonsuzluk süregelmişti. Vatandaşlar SMS ile eczane arasında mekik dokumak zorunda kalmış, maskeler ise PTT, e-Devlet, USHAŞ, SMS, eczane, Hayat Eve Sığar, DMO arasında dolaştırılmış ancak bir türlü vatandaşlara ulaştırılamamıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Maske ücretsiz dağıtılacak” demesinden çok değil, bir ay sonra 4 Mayıs 2020 tarihinde kabine toplantısı ardından yaptığı açıklamada “Bugüne kadar piyasada satışına izin vermediğimiz cerrahi maske ve bez maske satışına halkımızın kolayca ulaşabileceği yerlerde izin vermeyi planlıyoruz. Bir üst fiyat belirleyeceğiz” diyerek maske satışına yol veren açıklamada bulunmuştu. Özetle “ABD ve İngiltere’ye ücretsiz maske desteği yapıyoruz” diye propaganda yapılırken, kendi vatandaşlarına yaklaşık iki ay içerisinde altı kez yöntem değiştirerek satan bir başarı destanı yazılmış oldu. Peki bir ay içerisinde ne olmuştu da maskelerin ücretli satılmasına karar verilmişti? Türkiye Cumhurbaşkanı 159 ülkenin talebini karşıladı da, vatandaşların ücretsiz maskelerini neden karşılayamadı? Sorular hâlâ askıda beklemekte, insanlar ceplerinden para ödeyerek maskelerini almaktadır. 50 yıl önceki “karneyle ekmek” siyasi polemiğini sürekli tekrarlayan AKP iktidarı pandemi döneminde beş maskeyi vatandaşa dağıtamayıp ‘’karneyle maske’’ gerçeğini vatandaşlara eczane önlerinde yaşatarak öğretmiştir.

Oysa çözüm, eğer istenmiş olsaydı, gayet basitti. “Kişisel koruyucu ekipman ve hijyen malzeme paketinin temin ve dağıtımı kurumlar arası paylaşım ve dayanışma ile çözülebilir. Malzeme paketinin temin ve tedariki SGK tarafından, dağıtım koordinasyonu ise Sağlık Bakanlığı, eczaneler, yerel yönetimler tarafından yapılmalıdır” önerisi kabul görmedi. Her şeyi ben bilirim anlayışı yüze göze bulaştırılan ve dağıtılamayan “beş adet maske” meselesine dönüştü.

Dünyanın birçok ülkesine kişisel koruyucu ekipman yardımı ve satışı yapmak şüphesiz olumludur. Ancak bunun için öncelikle vatandaşlarımızın sorununun giderilmiş olması gerekmekteydi. Oysa yaşadığımız gerçeklik şudur; hane halkları tarafından tedavi, ilaç vb. amaçlı yapılan cepten sağlık harcamalarına bir de maske için aylık yaklaşık 200 TL eklenmiş oldu.

PCR testi nasıl ücretli hale getirildi? Test ücreti için IBAN numarası verildi!

Başta Almanya olmak üzere AB üyesi ülkeler, 2020 Haziran ayından itibaren Türkiye’den gelenlerden 48-72 saat öncesine ait COVID-19 PCR testi yapılarak sonucunun belgelenmesini istedi. Sağlık Bakanlığı yurtdışına çıkışta bu testi yaptırmak zorunda olan vatandaşlara IBAN numarası vererek 110 TL yatırmalarını bildirdi. Daha sonra Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, ağustos ayında yayımladığı duyuruyla COVID-19 PCR test bedelini 220 TL olarak “güncelledi” ve üzerine COVID-19 (SARS-CoV-2) izolasyonu işlem bedeli olarak 30 TL ekleyerek toplam tetkik bedelini 250 TL olarak belirledi. Yurtdışına çıkacaklar ve kendi isteği ile test yaptıracaklar, testin yapılacağı sağlık tesisi veznesine veya o sağlık tesisinin bildireceği hesap numarasına para yatırarak hizmete ulaşabilir hale geldiler. “Yurtdışına çıkışta ve kişilerin talepleri üzerine yapılacak olan COVID-19 RT PCR testleri’’ başlığı altında, kelime oyunu yapılarak, test için vatandaşlardan 250 TL test ücreti talep edilmiş oldu. Özel sağlık sektörü ise bu başlığa yaslanarak ne tutturabildiyse onu aldı. Oysa, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler için istenen COVID-19 testlerinin ücreti tüm kamu sağlık tesisleri ve özel sağlık kuruluşlarına zaten SGK tarafından ödenmekteydi. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın GSS kapsamında olan kişilerden IBAN numarası üzerinden test ücreti talep etmesi en hafif deyimiyle aynı işlem için “mükerrer”di.

Kamuoyunda günlerce COVID-19 test ücreti tartışması sürdü. Tartışma, yanlış bir biçimde ilgili mevzuat hükümleri yok sayılarak, PCR testinin zaten ücretli olduğu ve bunun tavanı olan 250 TL’yi geçmemesi gerektiği algısı üzerinden yürütüldü. Kamuoyu maalesef bu tür tartışmalarla oyalanarak sorunun özü gözden kaçırıldı. Sağlık Bakanı, özel sağlık kuruluşlarına dolaylı olarak “Vatandaşı yolun ama fazla abartmayın” mesajını verirken kamuoyu ise “Test ücreti için 500-600 TL fazla, 250 TL ile idare edilsin” mesajını kanıksamış oldu.

31.5.2021 tarihinde kamu sağlık hizmetleri fiyat tarifesinde yapılan güncelleme ile 1.6.2021 tarihinde geçerli olmak üzere tüm işlemler, muayene, katma değer vergisi dahil olmak üzere PCR test ücreti 170 TL olarak belirlenerek revize edildi. Ancak birçok özel hastane ve laboratuvar PCR testi için halen vatandaşlardan 250 TL ve üzeri ücret talep etmeye devam etmektedir.

COVID-19 test ücreti, ancak ülkemizde geçerli herhangi bir sosyal güvencesi veya sağlık hizmetlerinden yararlanmada muafiyet kararı bulunmayan yabancı uyruklu kişilerden ve GSS kapsamında olduğu halde sağlık hizmet bedelini kendisinin ödeyeceğini beyan eden kişilerden alınabilirdi. Kamu veya özel hiçbir hastane/sağlık kuruluşu COVID-19 testleri için; 9.4.2020 ve 9.5.2020 tarihli Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ hükümlerine göre, genel sağlık sigortalısı ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerden ve 13.4.2020 tarihli ve 2399 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile hiçbir vatandaştan pandemi süresince yasal olarak ücret alamazdı, almamalıydı ama aldı!

COVID-19 PCR test talebi ranta tahvil edildi

Salgınla etkin mücadele için test kapasitesinin arttırılması ve testlere erişimin kolaylaştırılması gerekirken uygulanan algoritma ile aksine vatandaşların test yaptırabilmesi zorlaştırıldı ve kısıtlama getirildi. Kamu sağlık kurumlarında yakın temaslı (yüksek riskli) kişilerde ancak semptomlar gelişirse PCR testi yapılmakta; halen geçerli olan bu algoritmaya göre olası vaka tanımı haricinde, semptomu olmayan vakalarda test yapılmamaktadır. Bu şekilde kamu sağlık kurumlarında test yaptıramayan vatandaşlar arayışa yöneldi ve “çareyi” her talebi fırsata çevirerek hizmet arzını kaçırmayan özel sağlık kuruluşlarında buldu.

Vatandaşlar salgının çok daha hızlı yayıldığını duyuyor, çevresinde görüyor, yaşıyordu. Hastalanınca yoğun bakımlarda yer bulamayacağı endişesine temaslı ya da şüpheli temaslı durumunda PCR testi yaptıramadığı için tedirginlik de ekleniyordu. Test için vatandaşlara iki tercih sunulmaktaydı: Ya soğuk havalarda hastane acil servis ve COVID-19 poliklinikleri önünde kalabalık, uzun kuyruklarda saatlerce beklemek ya da özel sağlık kuruluşlarına giderek cepten 250-500 TL vererek test yaptırmak. AKP vatandaşı 3. Köprü’den, paralı yollardan geçmeye mahkum etmekte edindiği yılların tecrübesiyle maske gibi PCR testini de rant kapısı haline getirdi ve özel sağlık kurumlarına kaynak akışına yol açtı.

PCR Test kit alımlarında adrese teslim ihale mi?

Ankara Milletvekili Murat Emir yaptığı açıklamada Sağlık Bakanlığı’nın pandeminin başından bu yana test kitlerini ihalesiz şekilde Türkiye’de bu alanda altı firma varken neden sadece tek bir firmadan aldığı sorusuna yanıt vermediğini söylemektedir. Emir, bu test kitlerini Bakanlığın dört kat fiyatına aldığını belgeleriyle ortaya koyduktan sonra ancak Sağlık Bakanı’nın geriye dönük fatura kestirdiğini belirterek usulsüz alımı engellediğini söylemişti. Bu firma hâlâ test kitini satmaya devam etmektedir. Salgın da halen hız kesmemiştir. Önümüzdeki süreçte bu test kitlerine çok ihtiyaç olacağı da ortadadır.

20 milyon test kiti ihalesinin ertelenmesi ve sonrasında ihale şartnamesinin değiştirilmesi ile ilgili olarak ta hem Maliye hem de Sağlık Bakanlığı halen kamuoyuna açıklama yapmamışlardır. Bu durum “Bu ihaleye katılmak isteyip de katılamayan, şartları henüz sağlayamayan firmalar için mi bekletiliyor?” sorularının sorulmasına neden olmaktadır.

PCR test borsası gerçeği

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) internet sayfasında 26 Ağustos’ta PCR Testi Veri Girişleri Hakkında Önemli Duyuru başlığıyla bir uyarı, “Bu kadar da yapmayalım” yazısı yayımlandı:

“Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda,  COVID-19 PCR testi çalışan özel sağlık kurumlarının gerek test ücreti için belirlenen fiyatın üzerinde ücret alındığı, gerekse 8 Ağustos 2020 tarihinden bugüne kadar bazı sağlık kuruluşlarımızın çalıştıkları test sonuçlarını sisteme kaydetmedikleri tespit edilmiş olup, bu durum test sonucu pozitif çıkan vatandaşlarımızın tedavileri ve temaslı oldukları kişilerin filyasyon çalışmalarında aksaklıklar yaşanmasına neden olmaktadır.”

AKP iktidarının koruyucu sağlık hizmetlerini ve kamusal sağlık sistemini çökertme pahasına koruyup kolladığı ve özenle büyüttüğü özel sağlık sektöründe birtakım kuruluşlar PCR testi için vatandaşı soymakta, test sonuçları pozitif çıkan vakaları sisteme girmeyerek salgının yayılmasına neden olmaktaydı. Özel sağlık sektöründen gelen Sağlık Bakanı, çok muhtemelen, halen yönetim kurulu üyesi ve genel başkan yardımcısı olduğu OHSAD üzerinden nazik bir uyarıda bulunmayı tercih ederek Bakanlık üzerinden gereğini yapmadı. Bu alanın düzenleyicisi kamu otoriteleri olarak Sağlık Bakanlığı ve SGK gerekli denetlemeleri yapmamakta, bu kuruluşlara adeta göz yummaktadırlar. 

9 Eylül 2021 tarihinde basın toplantısında TRT Haber’den bir muhabirin “Sahte aşı kartı ve sahte PCR sonucu düzenlendiğine dair iddialar var. Buna yönelik ne gibi tedbirler alınıyor? Nasıl yaptırımlar uygulanıyor?” sorusunu Sağlık Bakanı Fahrettin Koca şu şekilde yanıtlamıştır: “Bununla ilgili şu an somut bir istismarın yapıldığı bilgisi bize gelmedi. Ama ben olacağını düşünmek istemiyorum. Olursa müeyyidenin güçlü olacağını bu konuda yapılması gereken uygulama ne ise bundan hiçbir şekilde çekinmeyeceğimizi ifade etmek istiyorum.”

PCR aşının alternatifi olamaz!

Okulların açılma sürecinde 19.8.2021 tarihinde yapılan kabine toplantısında alınan kararlar ve sonrasında yayımlanan İçişleri Bakanlığı genelgesi ile aşı olmayan kişilere PCR testi zorunluluğu getirildi.

Buna göre; konser, sinema, tiyatro gibi faaliyetlere katılımda ve uçak, otobüs, tren gibi toplu ulaşım araçları ile şehirlerarası seyahatler için “aşılı değil ve negatif PCR testi yok ise etkinliğe katılmasına ve bu kişilerin seyahatine müsaade edilmeyeceği” kesin hükmü getirildi. Yüz yüze eğitimin başlamasıyla öğrencilerle irtibatlı ancak henüz aşı olmamış öğretmen, üniversite öğrencileri ve personeller için de haftada en az iki defa PCR testi yaptırmasını isteneceği bildirildi. 

Sonuç olarak…

  • Okullar her ne pahasına olursa olsun diyerek açılamaz. Ancak başta öğretmenler olmak üzere tüm eğitim bileşenlerinin ve 12 yaş üstü öğrencilerin aşılarının tamamlanması ve halk sağlığı önlemlerinin alınması koşuluyla bu gerçekleşebilir. Uygulanması oldukça güç olan negatif PCR zorunluluğu aşının alternatifi olamaz.  Havalandırma, sınıfı düzeni, öğrenci mevcudu, ders saatleri, teneffüslerin süreleri vb. teması ve bulaşı olabilecek kadar azaltmayı sağlayacak şartlarda yüz yüze eğitim gerçekleştirilmeli, personel eksikliği giderilmelidir. Ayrıca okulların temizlik, hijyen malzemeleri karşılanmalı, öğrencilere maske ve hızlı test tanı kitleri ücretsiz verilmelidir.
  • Sorumluluk vatandaşa havale edilmekte ve herhangi bir kamusal önlem alınmamaktadır. Kapalı ve kalabalık ortamlara girilmemesi önerilirken, okullar açılırken bulaş riskinin çok fazla olduğu toplu taşım metro, otobüs ve servisler konusu halen ortada durmaktadır.
  • Salgınla etkin mücadele için test kapasitesinin arttırılması ve testlere erişimin kolaylaştırılması gerekirken uygulanan algoritma ile vatandaşların test yaptırabilmesi zorlaştırılmış ve kısıtlama getirilmiştir. Böylece kamu sağlık kurumlarında test yaptıramayan vatandaşlar özel sağlık kuruluşlarına yönelmektedirler.
  • İktidar, sorumluluğunu yerine getirmemekte; belli meslek gruplarına zorunlu aşı ve aşı yaptırmayanlara kısıtlamalar ile ilgili yasal düzenlemeleri yapmamaktadır. Sermaye gruplarıyla ve seçmen kitlesiyle karşı karşıya gelmekten salgının yayılması ve ölümlerin artması pahasına ısrarla kaçınmaktadır. 

Dr. Ergün DEMİR

İzmir Tabip Odası

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.