CHP Milletvekili Dr. Murat Emir’den Sağlık Bakanlığı’nda Menzil kadrolaşması uyarısı

Haberler

CHP Milletvekili Dr. Murat Emir’den Sağlık Bakanlığı’nda Menzil kadrolaşması uyarısı:

“Menzil darbe girişimi yapana kadar bekleyelim mi?”

CHP Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir, geçtiğimiz günlerde Menzil tarikatının devlet kadrolarındaki etkinliği ve “tarikat-siyaset-ticaret” bağlantısı üzerinden Türkiye genelinde önemli bir nüfuza ulaştığı yönündeki iddiaları bir soru önergesi olarak TBMM gündemine taşıdı. Menzil tarikatının Sağlık Bakanlığı’ndaki örgütlenmesinin herkesçe bilindiğini belirten Emir, “Bu yapı, bu güç devşirmesiyle eninde sonunda başka sorunlara da yol açacaktır” uyarısında bulundu.

Emir, Türkiye’de yaşanan sorunun sadece FETÖ sorunu değil, devletin cemaatlere teslim edilmesi sorunu olduğunu belirtirken, “Menzil darbe girişimi yapana kadar Sağlık Bakanlığı’nda teşkilatlanmasına göz mü yumacağız” diye konuştu. Laiklik vurgusunu yapan Dr. Murat Emir, laikliğin başta eğitimden başlayarak devletin bütün mekanizmalarına gerçekten içselleştirerek yerleştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Aynı zamanda bir hukukçu olan Dr. Murat Emir ile FETÖ operasyonu adı altında başlayan ve giderek bir cadı avına dönüşen kamudaki tasfiyelerin yaşandığı gün, tasfiyeleri ve Sağlık Bakanlığı’ndaki Menzil örgütlenmesini konuştuk.

Dr. Hande Arpat
Mutlu Sereli Kaan

  • FETÖ operasyonu adı altında FETÖ ile ilgisi olmayan yüzlerce akademisyen görevden alındı. Buna ilişkin neler söylersiniz?

Öncelikle bu OHAL Kanun Hükmünde Kararnamelerinin (KHK) kısaca hukuki değerlendirmesini yapayım. KHK’lerin amaç ve süre bakımından mutlaka çıkartıldıkları nedene ve anayasa hükümlerine bağlı olması gerekir. “Terör olayları yaygınlaştı, darbe oldu ve ben darbecilerle mücadele edeceğim” diye OHAL ilan ediyorsunuz; o halde bu nedenle çıkartılan KHK’lerin de FETÖ’yü yok etmeye dönük olması gerekir. Bu amaç dışındaki her türlü KHK ve maddelerinin hepsi hukuksuzdur. İkincisi süre bakımından sınırlıdır. Yani burada söz konusu olan 3 aylık bir OHAL uygulamasıdır. Bu 3 ay içinde yapılması gerekenler düzenlenmelidir. Oysaki KHK’lerde çok büyük oranda devletin yeniden inşasından tutun da; kendilerine göre bir ordu, kendilerine göre bir polis teşkilatı ve kendilerine göre bir yargı düzenleme yoluna gidiyorlar ve bunu da kalıcı biçimde yapıyorlar. Bugün sıcaklığını yaşadığımız bu son KHK ile de yaklaşık 50 bin kişinin görevine son veriliyor. Bunun bir hukuk devletinde olması mümkün değil. Burada bir yargılama bile yok. Hatta bir kısmı için soruşturma bile yok. Bir yargı kararı olmadan onbinlerce insanı bir çırpıda, herhangi bir gerekçe göstermeden görevinden alıyorsunuz, cezalandırıyorsunuz, bu aslında yargısız infazdır. Devlet şu anda yargısız infaz yapıyor ve hukuk devletinde böyle şeyler olamaz. Bu nedenle bu OHAL uygulamaları aslında en açık deyimle AKP’nin kendi darbesini yaptığı ve kendi diktatoryal rejimini kurduğu bir düzen olarak tanımlanmalıdır. Şimdi o yüzden çok teknik hukuk ayrıntısına girmeye gerek yok çünkü hukuk yok. Biz elbette FETÖ’ye yönelik olarak yapılacak her mücadelenin yanında oluruz ve yardımcısı oluruz. Zaten başta üniversiteler olmak üzere FETÖ’nün bu iktidarın eliyle, katkısıyla, desteğiyle nasıl büyütüldüğünü ve nasıl kendilerine muhalif gördükleri sol, sosyal demokrat, Atatürkçü kesimlerin tasfiye edildiğini hep beraber yaşadık. Biz o zaman da mücadele ediyorduk FETÖ ile. Bugün de mücadele edilmesinden yanayız. Ama bu mücadelenin mutlaka hukuk sınırları içerisinde olması gerekiyor. OHAL’se OHAL’in hukukuna uyacaksınız. Bağımsız yargılayacaksınız, savunma hakkını vereceksiniz ve bağımsız yargılama sonucunda bir bağlantı bulursanız gereğini yapacaksınız. Ama bugün bunun tam tersi yapılıyor.

  • Kamuda yaklaşık 50 bin kişi bir gecede görevden alınmış oldu. Bir yandan FETÖ ile mücalede ediyoruz deniliyor, diğer yandan diğer cemaat ve tarikatlara “rahat olun” teminatı veriliyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tam bir çelişki. Bu sorunu hiç anlamamış olduklarını gösteriyor. Bunlar için sorun şu anda kendi iktidarlarına yönelik hamle yapmış olan FETÖ’yü ortadan kaldırmak. Aslında FETÖ ile AKP’nin bir sorunu yoktu. Ama Fethullah Gülen erdoğan’ın koltuğuna göz diktiği için aralarında bir makas açılması ve bir rekabet başladı. 15 Temmuz’da da bunun son perdesini gördük. Ama özü itibarıyla AKP iktidarı cemaatlere yaslanmakta, cemaatleri büyütmekte ve bir cemaate mensup olmak devlette imkân, ikbal bulmak ve ticaretini büyütmek noktasında büyük katkı vermekte insanlara. Biz insanların tamamen dini inançları dolayısıyla çeşitli cemaatlere, çeşitli tarikatlara dahil olmasında bir sakınca görmeyiz. Ama bir cemaate tabii olmanın, devlette bir ilerleme, ticari güç sağlama, siyasi güç sağlayamaya yönelik bir özellik olduğu zaman sorun başlıyor. Burada temel olan laikliktir. Laiklikten uzaklaştığınız sürece, cemaatleri böylesine devlet mekanizmalarında etkin kıldığınız sürece, bugün FETÖ gider, yarın başka bir terör örgütü rahatlıkla gelebilir. Sonuç olarak cemaatler organize gruplardır ve birbirlerini tutarlar. Eğer devlet buna göz yumar, hatta bunu desteklerse bu cemaatler de bir süre sonra yine akıl almaz büyüklüklerde ve organizasyonlarda işler içine girebilirler. Laik olacaksınız. Laikliği başta eğitimden başlayarak devletin bütün mekanizmalarına gerçekten içselleştirerek yerleştireceksiniz. Bir de liyakate dikkat edeceksiniz. İnsanlar herhangi bir göreve gelirken bir cemaate mensup olmanın hiçbir özellik taşımıyor olması gerekir. Halbuki kendi ağızlarından bunu söylediler, diğer cemaatler rahat olsun diye. Biliyorsunuz, Sağlık Bakanlığı’nda çok yoğun bir şekilde Menzil örgütlenmesi var. Kendileri de biliyorlar. Menzil tarikatından olmayanların belli konulara getirilmesi mümkün değil. Liyakat ayaklar altına alınmış. Bu yapı, bu güç devşirmesiyle eninde sonunda başka sorunlara da yol açacaktır.

  • Bu konuyu biraz daha açar mısınız? Siz çünkü bu konuyla ilgili bir soru önergesi de verdiniz. Bununla ilgili olarak somut aktarabilecekleriniz var mı?

Herkesin bildiği bir şey bu. Tek tek delillendirmeye ihtiyacı olmayan bir şey. Zaten onlar da reddetmiyorlar. Başta Sağlık Bakanı olmak üzere menzilci olmaktan, bakanlığı menzilcilerle doldurmuş olmaktan büyük bir gurur duyuyorlar ve Menzilcilerle doldurdukları için FETÖ’nün orada ağırlık kazanamadığını söylüyorlar. Ama burada sorun bir cemaatin yerleşmiş olması sorunudur. Yani FETÖ düne kadar bu siyasi iktidarla ters düşmeseydi bunlar açısından sorun değildi ama bizim açımızdan yine sorundu. Burada  sorun devletin cemaatlere teslim edilmesi ve cemaat üyesi olmanın devlette yükselmenin ve kadro almanın tek geçerli seçenek olmasıdır. İşte o zaman devleti cemaatlerle doldurmuş oluyorsunuz. Şöyle bir düşünceye gelmemiz gerekir o zaman; Menzil darbe girişimi yapana kadar Sağlık Bakanlığı’nda teşkilatlanmasına göz mü yumacağız, bundan mutlu mu olacağız.

Şunu da eklemek isterim: Özellikle FETÖ’yü dinsel açıdan yere göğe koyamadıkları, önemsedikleri bir din bilgini olarak saydıkları noktadan, fethullahçıları sapkın olarak konumlandırdıkları bir noktaya gelindi. Burada sorun FETÖ’nün dinsel inanışında değil. FETÖ’nün dinsel inanışı dün ne idiyse, yani bunlar çok beğenirken ne idiyse bugün de o. Bugün yanlış olan FETÖ’nün darbe yapma girişiminde bulunmuş olması. Ama özellikle sapkın diyerek diğer cemaatleri temize çıkartmaya çalışıyorlar. Halbuki orada bir sapkınlık söz konusu değil, sapkınlık siyasi hedeflerinde ve siyasi yollarında.

  • Sizin bu soru önergesini vermekteki amacınız neydi?

Sağlık Bakanlığındaki bu kadrolaşmayı mutlaka gündeme taşımak gerekiyordu. Başta Sağlık Bakanı dahil, orada Menzilci kadrolaşma olmadığını iddia edemezler, zaten etmiyorlar da. Tek sorun FETÖ de değil, sorun cemaatleri devletin içine yerleştiren anlayışta. Bu sadece FETÖ’nün sapkınlığı ile açıklanamaz. Koca bir devletin bütün mekanizmalarını bir tarikata veriyorsunuz, sonra da onun niye darbe yaptığına şaşırıyorsunuz. Onlar oralarda kadrolaşırken aslında birilerinin hakları yeniyor. Sağlık Bakanlığı’nda o görevleri daha iyi yapacak onbinlerce sağlık çalışanı işsiz ya da farklı kadrolardayken sadece menzil tarikatinden olduğu için orada o görevleri yapan insanlar var. Zaten itiraf ettiler “alnı secdeye deyiyor” diye verdik dediler. Böyle bir dönemden geçiyoruz. Bu çarpıklığı ortaya koymaktı amacım. Yoksa bu iktidarın aslında muhalefet böyle söylüyor diye kadrolaşmaktan vazgeçmeyeceğini elbette biliyoruz ama mücadeleyi her alanda, her noktada yapmak lazım.

  • Çok tartışılıyor, kamuda boşalan yerleri diğer cemaat ve tarikat mensupları mı dolduracak diye. Bu konuda neler söylersiniz?

Bu iktidar sabıkalı bir iktidar. Kadrolaşma konusunda çok sık aldatılan ki ben aldatıldığına inanmıyorum. Çok bilerek ve isteyerek yaptılar. FETÖ’nün devlete sızdığına inanmıyorum. FETÖ özene bezene devlete yerleştirildi. Hatta yargıya yerleştirmek için de iki defa anayasa değişikliği yaptılar. Burada bir sızma söz konusu değil. Burada kasten devleti FETÖ’ye ve diğer cemaatlere teslim etme anlayışı var. Bu nedenle işte bunlar güvenilmez bir iktidar, sabıkalı bir iktidar. Bundan sonra da şimdiye kadar ne yaptılarsa, aynısını yapacakları anlaşılıyor. FETÖ’yü temizlerken diğer cemaatleri buraya yerleştirecekler. Biz o yüzden sürekli altını çiziyoruz, mutlaka liyakatin artık devlet kadrolarında, üniversite kadrolarında birinci ölçüt olması gereklidir. Başka türlü bu işin altından kalkmaları ve demokrasimizi, cumhuriyetimizi sağlam temellere oturtmaları mümkün değil.

  • Siz aynı zamanda bir hukukçusunuz. Tarikat ve cemaat yapılarının demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’de referans haline gelmesini hukuken nasıl yorumlarsınız? Bunun mücadelesi anlamında da sormak isterim. Çünkü bu tablodan ciddi şekilde kaygılı olan bir kesim de var bildiğiniz gibi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Biz özgürlükçü demokrasiden yanayız. Bu nedenle başta inanmayanların olmak üzere, inananların nasıl inanacaklarına devletin karışmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle de eğer tamamen dini duygularla cemaatlerle bir aidiyet ilişkisi varsa insanların, bu devleti, kamuyu, bizi ilgilendirmez. Ama bu cemaat ilişkilerini devlette kadrolaşma, bir siyasi ekonomik güç biriktirmek noktasına taşınıyorsa, işte orada hukuk devletinin devreye girmesi gerekiyor. Mesela atamaların mutlaka liyakat esasına göre yapıldığının bilinmesi lazım. Mesela kpss’nin işlevsizleştirildiğini görüyoruz çoğu yerde, sözlü sınavlar yoluyla. Bunun önlenmesi lazım. Ayrımcılığın önlenmesi lazım. meslektaşlarımın çok iyi bildiği üniversitelerdeki kadrolaşmalar. Bundan 3 yıl önceydi sanırım. Ankara Tabip Odası “adrese teslim” kadroları açıklamıştı. Böyle kadrolar ihdas ettiler. Bunları biliyoruz. Bunlarla aslında mücadele etmek için yeterli hukuki mevzuat var ama bunun karşısında duracak siyasi irade ve bağımsız yargının olması gerekiyor.

– Eklemek istedikleriniz var mı?

Polisi niye ele geçirir bir tarikat, niye hava kuvvetlerini ele geçirir? Bu gücü niye biriktiriyorsunuz? Neden? Sorun güç biriktirme meselesinde. Yoksa o gücü ele geçirdikten sonra darbe yapmasında değil sadece. Darbe işin son perdesi. Burada güç biriktirme bizce dikkat edilmesi gereken nokta. Bunlar da güç biriktirmeye devam ediyorlar tarikatler üzerinden. Akıl aynı akıl yani. 

murat_emir_rop2

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.