Tıp eğitiminin geleceğine darbe

Haberler

Temmuz 2019 tarihinde yayımlanan 11. Kalkınma Planı’nda, üniversite hastanelerinin ve tıp eğitiminin geleceğini doğrudan etkileyecek bir maddeye yer verildi. Buna göre, uzun süredir neoliberal politikalarla kasıtlı bir şekilde borç krizi içerisine sokulan üniversite hastanelerinde, hastane ve eğitim-öğretim hizmetlerinin birbirinden ayrıştırılmasına yönelik bir düzenleme hazırlanması, 2019-2023 dönemine ait 5 yıllık plana dâhil edildi. Oysa, uygulama ve çalışma alanlarının birbirinden ayrı olmasının yarattığı problemler tıp dışındaki sağlık mesleklerinde yıllardır yaşanıyor. Bu alanlardaki akademisyenler, tecrübelerinden hareketle eğitimin niteliğinin etkileneceği, yabancılaşma yaşanacağı, çekinik uygulamaların artacağı uyarısında bulunuyor.

Tıp Dünyası – ANKARA

Dünyada “sağlık reformu” olarak nitelenen adımların önemli bir aşamasını oluşturan, Türkiye’de de “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile karşılığını bulan “sağlık hizmetlerinin sunumu ve finansmanını birbirinden ayrılması” sürecinde, sıra uzun süredir neoliberal politikalarla kasıtlı bir şekilde borç krizi içerisine sokulan üniversite hastanelerine geldi. Üniversite hastanelerinde uygulama ve çalışma alanlarının ayrılmasına yönelik bir düzenlemenin hazırlanacağını, Temmuz 2019’da Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nca yayımlanan 11. Kalkınma Planı’ndan öğrendik.

Planın 590.4 no’lu maddesinde, “Üniversite hastanelerinin hastane işletmeciliği ayrıştırılarak, eğitim ve öğretim hizmetlerinin etkin bir şekilde sunumuna imkan verecek şekilde yönetim, hizmet sunumu ve finansman yapısı itibarıyla sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulacaktır”  ifadelerine yer veriliyor. Oysa, uygulama ve çalışma alanlarının birbirinden ayrı olmasının yarattığı problemler tıp dışındaki sağlık mesleklerinde yıllardır yaşanıyor. Bu alanlardaki akademisyenler, tecrübelerinden hareketle eğitimin niteliğinin etkileneceği, yabancılaşma yaşanacağı, çekinik uygulamaların artacağı uyarısında bulunuyor. Söz konusu maddenin içeriği uygulamaya konursa, benzer sorunların tıp eğitiminde de yaşanacağını öngörmek zor değil.

Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü’nden Prof. Dr. Hayriye Ünlü, Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ümmahan Yücel ile Türk Hemşireler Derneği eski başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Saadet Ülker, konuyu Tıp Dünyası için değerlendirdiler.

Prof. Dr. Hayriye Ünlü
Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü

  • Akademisyenler ve öğrenciler birbirinden uzaklaşmakta ve mesleki sorunlarda aynı duyarlılığı gösterememektedir.
  • Akademisyenlerin araştırmalarla ürettikleri bilgiler klinisyenlere ulaşmamaktadır.
  • Araştırmalar kliniklerde uygulamaya konulamamaktadır.
  • Akademisyenler kliniklere öğrenci götürdüklerinde kliniklerde hemşireler tarafından kabul görmemektedir.
  • Klinisyen hemşireler, akademisyen hemşirelerle birlikte çalışma yapmakta isteksiz davranmaktadırlar.
  • Öğrenciler klinikte çalışan hemşireler tarafından dışlandığı için yeterince eğitim alamamaktadırlar.
  • Örgütlenme bilinci gelişmiyor, meslekleşme gecikiyor.
  • Kliniklerde hasta bakım kalitesi azalıyor.
  • Birbirini meslektaş saymayan iki grup oluşuyor.
  • Akademisyenler klinisyenlerin sorunlarını bilmiyor veya anlayamıyor.
  • Klinisyen hemşireler öğrenci eğitiminde öğrencilere rol modeli olmuyor ve öğrencilere eğitim vermek istemiyor.
  • Bilimsel bilgiler kliniğe ulaşamadığı için klinikteki hemşireler kendilerini yenilemiyor, mezun oldukları eski bilgilerle hasta bakımını sürdürüyor, bu onların ekip içinde güçsüz ve söz sahibi olamamalarına neden oluyor.

Dr. Öğretim Üyesi Ümmahan Yücel
Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi 

  • Aynı kurumda olmadığınız zaman kliniğe kabulde sorunlar yaşanıyor, misafir gibi gidiyorsunuz, adaptasyon problemi yaşanıyor.
  • Öğrenci kabulünde sorunlar oluyor.
  • Sistemde zaten sorunlar var. Sistemik sorunlara pratikte yaşananlar eklenince, sorunlar katmerleniyor.
  • İş yükü fazla olduğu için iş odaklı çalışılıyor, hocalar öğrencilere yeterince vakit ayıramıyor.
  • Öğrenci sayısı fazla, rotasyon var, öğrenciler çok sık değişiyor. Çok farklı öğrencilerle çalışınca adaptasyon sorunu oluyor.
  • Malpraktis kaygısı oluyor. Hasta şikâyetleri arttı. Bu nedenle hocalar öğrenciyi uygulamaya dâhil etmek istemeyebiliyorlar.
  • Altyapı sorunları etkili, akademisyen sayısı etkili. Hocalar kendi dersi dışında derslere girebiliyor, başka bir hastaneye geçebiliyor. Hastanenin sürekli çalışanı olmadığı için oradaki personelle ilişkisi olumsuz etkilenebiliyor.
  • Kişisel yaklaşımlar devreye giriyor. Gittiğiniz yerde sürekli güleryüzlü olmak, kendinizi kliniğe kabul ettirmek gibi bir baskı altında kalıyorsunuz. Bir yabancılaşma yaşanıyor.
  • İşleyiş için yürütülmesi gereken prosedürler öğrencinin ya da hocanın kendi gayretine kalıyor.
  • Klinikten uzak kalma, sadece staj dönemlerinde gitme söz konusu olabiliyor. Bu durum, hasta profilini ve hocaların durumunu da etkiliyor. Hem uygulamaya dâhil olmayı azaltıyor, hem de hocanın kendi profilini geliştirmesi açısından eksiklik oluyor. Sadece akademik çalışmalarla haşır neşir oluyor, hocanın pratik uygulama zenginliği açısından dezavantajlar yaratabiliyor.

Prof. Dr. Saadet Ülker
Türk Hemşireler Derneği eski Başkanı 

Türk Hemşireler Derneği eski Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Saadet Ülker de söz konusu maddeye; planın “Sağlık sisteminde hizmet sunucusu ve ödeyici rolleri, hizmet kalitesi, mali sürdürülebilirlik, denetim, performans başta olmak üzere daha etkin bir biçimde yerine getirilecek şekilde güçlendirilecektir” şeklindeki 590. maddesinin kaynaklık ettiğini hatırlatarak, şöyle konuştu:

“1982 Anayasası ile birlikte ülkemizde sağlık dâhil tüm hizmet sektörlerinde yürünen yol, üniversiteleri giderek azalan kamu kaynakları karşısında varlığını sürdürebilmek için piyasa ekonomisi kurallarını benimser ve işleyişini de ona göre düzenler hale getirmiştir. Bu anlayış, 11. Planda ‘Her alanda rekabet …’ ibaresiyle yaygın ve yerleşik bir dil olarak yerini almıştır. Sağlık alanında rekabet, daha açık ifadesiyle piyasa kurallarına göre işletim. Çok acı!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.