Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org
Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu
10 yılı aşkın bir süredir hükümet sözcüleri farklı zamanlarda kadınların iş yaşamında, toplum içerisinde nasıl yaşamaları, çalışmaları, gülmeleri; hamile iken sokakta dolaşıp dolaşmalarının uygun olup olmadığı gibi konularda söz söylemenin yanı sıra sezaryen ile doğum ve kürtaja karşı tekrarlayan şekilde, kamuoyuna yönelik ifadeler sarfetmekteydiler.
Ancak 2024 yılı sonlarına doğru bu söylemler sıklığını arttırdı ve Sağlık Bakanlığı, yayımladığı bir video ile kadın haklarının ve sağlığının iyileştirilmesi için söz söyleyen kadınlar, hekimler, hak savunucusu birçok yapı tarafından kadın bedenine müdahale düşüncesi ile eleştirilerin odağı haline geldi. Video, anne karnındaki bir bebeğin ağzından “normal doğum” ve “sezaryen” doğumu anlatıyor, duygusal manipülasyon suretiyle sezaryen ile doğum yapan kadınları ötekileştiren mesajlar içeriyordu. 3 Ekim 2024 tarihinde Emine Erdoğan’ın katılımıyla “Doğal Olan Normal Doğum” sloganı ile Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde “Normal Doğum Eylem Planı” duyuruldu. Üzerinden çok uzun bir zaman geçmeden 2024 yılı Aralık ayında Resmi Gazete’de “Nüfus Politikaları Kurulu” ve “Aile Enstitüleri” kurulması hususunun yayımlanmasının ardından 2025 yılı “Aile Yılı” ilan edildi.
Tüm bunlar bir kenarda dururken, gerçekten de ülkemizde sezaryen ile doğum oranlarının ilk sıraya yerleşecek kadar fazla olduğu verilerle açıklanmıştır. 2022 yılında Türkiye’de sezaryen ile doğum oranının %60’ın üzerinde olduğu bildirilmiş; Dünya Sağlık Örgütü ise, dünya genelinde doğumların %15’inin acil müdahale gerektiren, riskli doğumlar olduğunu belirtmiştir. Sağlık Bakanlığı, DSÖ’nün sunduğu bu veriyi dikkate alarak sezaryen ile doğum oranını %15’e çekmeyi amaçladığını belirtmektedir.
Sezaryen ile doğum oranlarının özel hastanelerde %75 üzerinde, kamu hastanelerinde %40 dolaylarında olduğu da ayrıca bilinmektedir. Bu durum başka tabloları da beraberinde getirmektedir: Sezaryen ile doğumlar yenidoğanın ilk günlerinde yoğun bakım ihtiyacı yaratabilmektedir. Bu denge içerisinde oluşturulan sistemde görülmektedir ki en fazla yenidoğan yoğun bakım servisleri de (%52,3) özel hastanelerde bulunmaktadır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Nüfus Politikaları Kıskacında Kadın Bedeni ve Kadın Sağlığı
624 sayılı “sağlıkta sosyalizasyon yasası” ile ortaya konulan sağlık örgütlenmesi ve finansmanı ile kadınlar ile sağlık hizmetleri arasında önemli bir temas ve erişim alanı yaratmıştı. Özellikle ebelik hizmetleri kadınlarla kurulan yakın ve süreğen temas alanı sayesinde, kadın sağlığına yönelik bütünlüklü, koruyucu hizmetlerin yürütülmesi açısından önemli bir alan yaratmaktaydı. Sağlıkta dönüşüm programı (SDP) ile birlikte sağlık sistemi birinci basamaktan itibaren tüm aşamalarda özelleştirildi. SDP ile sağlık hizmetlerinin özelleştirmesinde en büyük darbe, özellikle kadın sağlığına ilişkin hizmetlerde aksaklıkların açığa çıkması ile birinci basamakta yaşandı. Sağlık ocaklarının aile sağlığı merkezlerine dönüşmesinin yanı sıra ana ve çocuk sağlığı – aile planlaması merkezleri de kapatılarak, kadınların özgün ihtiyaçlarına ve üreme sağlığı hizmetlerine ücretsiz ve eşit şekilde ulaşması zorlaştı.
SDP nedeniyle kadın sağlığı hizmetlerinin eksikliğinden etkilenen kadınlar bir tarafta dururken, SDP ile hekimlik pratikleri de oldukça olumsuz yönde etkilenmiştir. Birinci basamakta ebe sayısının yetersiz olması, takipsiz gebelikler, performans sistemi ve ücret kaygısı, sağlık sisteminin yetersizliklerini dikkate almadan hekimi yasal ve astronomik düzeydeki maddi yükümlülüklerle karşı karşıya bırakan malpraktis yasası ve uygulamaları gibi nedenlerin tümüne bakıldığında esasen sezaryen oranlarının yüksek olması SDP’nin bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır.
Kamu hastanelerinde performans ve 5 dakikada hasta muayenesi dayatması ile karşı karşıya kalan, malpraktis uygulamalarından çekinen hekimler, özellikle takip sürecini bilmedikleri, risk analizi yapamadıkları veya takipsiz olan ve doğum anında ilk kez karşılaştıkları gebelikler için daha fazla zaman alan ve bu sağlık sistemi içerisinde daha riskli gördükleri vajinal doğum yerine sezaryene yönelebilmektedir. Özel hastanelerde ise sezaryen işleminin daha fazla sayıda yapılabilmesi, ayrıca sonrasında özel hastaneye önemli bir gelir kaynağı yaratan yenidoğan yoğun bakım ünitesi ihtiyacı dolayısıyla özel hastaneye daha fazla maddi gelir yaratması nedeniyle tercih edilebilmektedir. Ancak bu sıraladıklarımız neden değil, SDP’nin bir sonucudur.
Tüm bu söylemler, uygulamalar, 2025 yılının Aile Yılı ilan edilmesi, Normal Doğum Eylem Planı, Aile Enstitüleri ve Nüfus Planlaması Kurulları’nı beraber değerlendirdiğimizde, temelde hükümetin nüfusu arttırmaya yönelik bir tutum içerisine girmeye başladığını, devletin pronatalistik nüfus uygulamalarına yeniden dönüleceği izlenimini oluşturmuştur. Sezaryen şeklindeki doğum ile sınırlı sayıda gebelik ve doğum gerçekleştirilebileceği için, kadınların daha fazla doğurmasını sağlamaya yönelik vajinal doğum yöntemini öne çıkarma çabası, bu kaygılardan ileri gelmektedir. Daha önce ülkemizde deneyimlenmiş olan kadın ve çocuk sağlığı için önemli sorunlara neden olmuş olan uygulamaların, hızla, kadın bedenini kontrol altına almaya çalışan, kadını yalnızca aile içinde, doğurduğu çocuk sayısına göre dikkate alan, aile dışında görmeyen ifadelerle, doğum şekline müdahaleler ile beden kontrolü yoluyla bu uygulamaları hayata geçirmeye çalışacağı görülmektedir. Bunu yaparken ekonomik destek programları da açıklamış, özellikle düşük gelir grubundaki kadınları teşvik etmeye çalıştığı ve hedef aldığı görülmüştür.
Ayrıca bu sistem içerisinde kadın sağlığına ilişkin özgün ihtiyaçların yanı sıra LGBTİQ+ bireylerin sağlık ihtiyaçlarına yer verilmemiştir. Kısaca anayasal bir hak olan sağlık hakkı, cinsiyet eşitlikli olmayan, ayrımcı uygulamalarla engellenmektedir.
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Ne Öneriyor?
Kadın ve LGBTİQ+ sağlık hizmetleri, takip ve bağışıklama süreçlerinde özgün gereksinimlere sahiptir ve geliştirilmesi için özel politikalara ihtiyaç bulunmaktadır. Birinci basamaktan itibaren eşit, ulaşılabilir, anadilinde, nitelikli ücretsiz sağlık hizmetinin koşulları oluşturulmalıdır. Sağlık hizmetini veren hekimlerin kendilerini güvende hissedecekleri, performans kaygısı olmadan, şiddete uğrama riski ve dava edilme korkusu olmadan çalışmasının olanakları yaratılmalıdır ve acilen meslek yasası çıkarılmalıdır. Ebe sayısı arttırılmalı ve doğum öncesi gebelik takiplerinin, kadını gebelik ve doğum süreci ile ilgili bilgilendirecek, güven ilişkisi oluşturacak ve risk tespitlerinin doğuma kadar belirlenmesini sağlayacak şekilde yapılmasının koşulları oluşturulmalıdır.
Tüm bu şartlar yaratıldıktan sonra hekimin hastasının özerkliğine saygı gösterdiği, hastanın yeterince bilgilendirildiği, aydınlatılmış onamının alındığı koşullarda hasta ile hekimin, hastanın fiziksel ve ruhsal olarak yüksek yararını gözettiği şekilde verilen kararlar ile doğum şekli belirlenmelidir.
Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı’nın “normal doğum” vurgusunu, kadınların doğum tercihlerine müdahale olarak değerlendiriyoruz. Kadınlar ve kadın hekimler olarak, doğum şekline hekim ile birlikte kadınların karar vermesi gerektiğini savunuyoruz.
Doğum eylemi belirlenebilir bir süreye sıkıştırılmış bir eylem değil, sağlık sistemi içerisinde kadının gebelik öncesi sağlık durumunu da içeren kişinin özgün ihtiyaçlarının belirlediği bir süreçtir.
“Doğal olan normal doğum” gibi söylemleri, kadın bedeni üzerindeki denetimi artıran politikaların bir parçası olarak görüyor, hekim tutumlarında özerkliğe müdahale olarak değerlendiriyoruz.
Mevcut söylemlerle esasen sağlık sistemindeki aksaklıklar örtülmeye çalışılmakta, kadın bedeni üzerinde zorlayıcı bir kontrol alanı yaratılmaya çalışılmaktadır. Üstelik bu söylem ve uygulamalar da yeni değildir.
Biliyoruz ki sezaryeni yasaklamak tıbben mümkün değildir ve bazı durumlarda planlı sezaryen hayat kurtarıcıdır. DSÖ %10-15 arasında sezaryen ile doğum gerçekleştirilmesini kabul edilebilir sınırlarda değerlendirmekte, anne ve bebek sağlığı açısından olumsuzluk yaratmadığını vurgulamaktadır. Ek olarak sezaryen karşıtı söylemler, anne ve bebek için risk taşıyan durumlarda uygulanması hayati olan sezaryen doğuma karşı direnç ve ret geliştirme riski taşımaktadır.
Kadılar için Başka bir Sağlık Sistemi Mümkün! Ne Yapılmalı?
- Kadınların hangi yöntemle doğum yapacaklarına ilişkin tercihlerine saygı gösterilmeli; söylemler, yasalar ve uygulamalarla yapılan müdahalelere derhal son verilmelidir.
- 1. basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, daha fazla bütçe ayrılmalı, üreme sağlığı hizmetleri ve malzeme gereksinimlerinin derhal tedarik edilmesi sağlanmalıdır.
- Doğum öncesi, doğum ve sonrası süreçlerde kadınlara bütüncül, erişilebilir, anadilinde ve bilimsel destek sağlanmalıdır.
- Sağlık hizmetleri metalaştırılmamalı; eşit, nitelikli, anadilinde ve ücretsiz olmalı.
- Kadınlar, bedenleri ve yaşamları hakkında karar verme hakkına sahip olmalıdır.
- Aileci politikalarla, kadını ve aileyi doğurganlık üzerinden tanımlamanın ve ikili cinsiyet vurgusunun türlü cinsiyet kimliklerini yok saymaya, görünmez kılmaya yol açacağını biliyoruz. Bu politikalardan, temel sağlık ve hatta yaşam hakkı ihlalleri oluşması riskini taşıması nedeniyle derhal vazgeçilmelidir.