Demet Parlar
“Geçmiş, geriye dönük yeniden yorumlamaya açıkken, gelecek kapalıdır. Bu bizim geleceği değiştiremediğimiz anlamına gelmez; sadece bunu yapabilmemiz için önce geçmişi (“anlamamız” değil ama) değiştirmemiz, onu farklı bir geleceğe açılacak bir biçimde yeniden yorumlamamız gerektiği anlamına gelir.”
Slavoj Žižek (1)
21. yüzyılı, yalnız küresel sıcaklıkların artması, biyolojik çeşitliliğin azalması değil gezegende yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan diğer yedi eşiğin aşılma riskinin ciddi boyutlara doğru evrilmesiyle karşıladık. İklim bilimcilerin bu soruna uzun süredir dikkat çekmesine, 1990’lardan bu yana Dünya Bankası ve BM’lerin desteği ve neredeyse tüm ülkelerin katılımıyla yapılan konferanslara, anlaşmalara rağmen, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bu büyük sorunun, birbiriyle iç içe geçmiş olan gezegensel eşiklerin aşılmasının önüne geçilemedi (Şekil 1).

Özellikle son on yılda bilim insanlarının sosyal medya aracılığıyla hızla yaygınlaşan uyarılarının ve ağır can kayıplarına, göçlere neden olan seller, orman yangınları, kuraklıklar, kasırgalar gibi iklim felaketlerinin sayısındaki artışlar iklim krizi meselesine kamusal duyarlılığı artırmış olsa da kamunun iklim politikaları üzerinde güçlü bir rol oynamasını sağlayamadı. 158 ülkenin 2015 yılında, Türkiye’nin gecikmeyle de olsa 2021’de imzaladığı Paris Anlaşması’nın ve son 29 yıldır pandemi dönemi hariç her yıl yapılan Uluslararası Taraflar Konferanslarında (COP) imzaladıkları metinlerin, sözlerin gereklerini yerine getirmekte yavaş davranmaları veya imzalarına rağmen çok farklı davranmaları nedeniyle küresel ısınma başta olmak üzere gezegenimizin eşikleri zorlanmaya devam ediyor (2, 3, 4).
Türkiye’de 80 sonrası uygulanan politikalar ve yönetim anlayışı bu duruma çarpıcı bir örnek; 80’lerden bu yana AİHM kararlarına, uluslararası anlaşmalarda atılan imzalara, Anayasa’ya ve yasalara rağmen, yasa ve yönetmelik değişiklikleriyle devam eden hızlandırılmış sermaye birikim süreçlerinin yarattığı ekolojik yıkımlar ekokırım boyutuna ulaşarak Ergene havzasından Akbelen’e ve Cudi dağlarına, Muğla’dan Maraş’a, İliç’ten Kaz Dağları’na, Antakya başta olmak üzere 6 Şubat depremiyle yıkılan şehirlerde devam ediyor. (5, 6, 7, 8)
6 ve 20 Şubat depremlerinde neredeyse tümüyle yerle bir olan Antakya’nın yanı sıra Hatay’da yıkımın çok fazla olduğu Samandağ, Kırıkhan ve Defne ilçelerinde molozların kaldırılması ve depolanmasında ekokırım alanları yaratıldı. Şimdi de kamulaştırmaya bile gerek duymadan geçici el koymalarla tarım alanları, zeytinlikler, sulak alanlar yok ediliyor; toprak, nehirler ve tatlı su kaynaklarıyla birlikte hava kirletiliyor; biyolojik çeşitlilik çok büyük zarara uğruyor. Başta Antakya, Defne ve Samandağ ilçeleri olmak üzere Hatay, felaket kapitalizminin uygulama alanına dönmüş durumda: Acele kamulaştırma veya geçici el koyma gibi gerekçelerle tapular mülk sahiplerinin üzerindeyken onlardan habersiz tarlalara giriliyor, zeytin ağaçları sökülüyor, buğday tarlalarına TOKİ’ler için temel atılıyor, hafriyat toprağına dönüşen verimli topraklar yol yapılması için kullanılıyor.


Mülk sahiplerinin açtıkları davaların sonuçları beklenilmeksizin şirketler büyük bir hızla tarım alanlarına girdiği için, onlarca yıllık emeklerinin, atadan kalma geçimlik topraklarının, kendilerinin ve çocuklarının geleceğinin yok edildiğini çaresizce izliyor köylüler… Yalnız köylüler mi? Tüm Türkiye izliyor olanları endişeyle, üzüntüyle, kaygıyla, öfkeyle.



Ülke gündemi bir türbülans hızıyla değişirken geleceği etkileyecek can yakıcı birçok olay gibi 6 Şubat depremiyle neredeyse tümüyle yıkılan Antakya ve Antakyalıların durumu gündemin gerilerine, hafızaların derinlerine doğru savruluyor.
Oysa Antakya’da hava kirliliğinin DSÖ’nün limit sınırlarını aşmasının, tarım alanlarının, narenciye bahçelerinin, zeytinliklerin, koruların yok edilmesinin, Asi Nehri’nin kirletilmesinin, Amanos dağlarının, Habib-Neccar Dağı’nın taş ocaklarıyla delik deşik edilmesinin etkilerini yakın gelecekte gıda ve su krizi olarak göreceğimiz kesin.
İklim değişikliğinin yirmi birinci yüzyılın en büyük küresel sağlık tehdidi olmasına rağmen şimdilik geri çekilen İklim Yasası teklifinde sağlığa dair hiçbir alana değinilmemiş olması, iklim adaleti ve adil geçişin nasıl mümkün olabileceğine ve fosil yakıtlardan çıkışın takviminin belirtilmemesi gibi eksiklikler, iktidarın depremin yarattığı büyük yıkım kadar iklim krizini de sermayenin yararına bir fırsat olarak gördüğünün açık bir göstergesi olmuyor mu? (11, 12, 13, 14)
Gelecek İstanbul depremini düşünürken deprem sonrası iyileşme sürecinde neler olabileceğini görmek için Hatay’da olanları, Zizek’in işaret ettiği gibi geleceğin farklı olasılıklarına ve olanaklarına alan açmamızı sağlayacak şekilde yorumlayarak, yaşanmakta olan trajik durumların değişmesi için destek vermek, bölge halkıyla dayanışmayı güçlendirerek sürdürmek geleceği değiştirmemizi sağlayabilir (mi?).
Kaynaklar
1- Zizek S., Uyanmak için Çok Geç, Türkiye İş Bankası Yayınları
2- https://www.tema.org.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/glasgowda-ulkeler-ormanlari-korumaya-soz-verdi
3- https://apacikradyo.com.tr/gezegenin-gelecegi/ormanlari-koruma-sozu-tutulmadi
4- https://bianet.org/haber/ormanlari-koruyacak-yeni-bir-orman-kanunu-istiyoruz-259352
5- https://www.youtube.com/watch?v=g03TzI3faCM&t=3s
6- https://yesilgazete.org/ergene-nehrinde-tarim-ve-kanalizasyon-desarjlari-nedeniyle-kirlilik-en-yuksek-seviyeye-ulasti/
7- https://birartibir.org/ormansizlastirarak-insansizlastirma/
8- https://birartibir.org/insana-topraga-suya-acilan-savas/
9- https://bianet.org/haber/dikmecede-zeytin-agaci-kiyimi-bizi-neden-rahat-birakmiyorlar-306606
10- https://bianet.org/haber/samandagda-hazine-arazileri-varken-neden-tarim-alanlari-imara-aciliyor-306639
11- https://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(09)60935-1/fulltext
12- https://www.thelancet.com/commissions-do/climate-and-health-2015
13- https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=45b6ae56-fe73-11ef-b48b-18e01ce73658
14- Parlar D. https://www.tipdunyasi.dr.tr/2025/01/iklim-krizi-sagligimizi-nasil-tehdit-ediyor/
Fotoğraflar: Demet Parlar