Gazze; Rawand, Lina ve Hamada!

Gündem

Prof. Dr. Ercan Türeci
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı

Nihayet Gazze’de ateşkes! 7 Ekim 2023’de IDF’in (İsrail ordusunun resmi adı, Israel Defence Force) Gazze’ye saldırısıyla başlayan katliam ve soykırımda iki yılı aşkın bir süreç; 68 binin üzerinde ölü, 170 binin üzerinde yaralı sonrası gelen ateşkes! Ki bu rakamlara son dönemde açlıktan ölen çocuk-erişkin insan sayıları da eklenmeye başlamıştı.

Tabii bu “ateşkes” İsrail indinde cümlenin malumu olan bir hal: İstediği zaman istediği ülke, yer ve insanlara saldırmaya devam eder, ediyor da zaten!

Arkadaşım, dönemdaşım, gerçek bir doğa savaşçısı Demet (Parlar) aracılığı ile; TTB yayın organı için “Gazze üzerine bir yazı!” ricası gelince düşündüm, “Ne yazabilirim, daha ne yazılabilir ki?!..” diye.

Gazze ki; uzunluğu 41 km, genişliği ise 6 ile 12 km arasında, 363 km²lik alanında 2.375 milyon insan barınır.

Günlerdir, haftalardır, aylardır herkesler kendi meşrebince yazıyor, çiziyor. Videolar, filmler yayınlanıyor. Toplantılar, açıklamalar, protestolar yapılıyor… du!

Ama hiçbiri; üçte ikisinin kadınlar ve çocuklar olduğu binlerce ölümü engelle(ye)medi.

Birkaç ay önce T24’de yer alan yazının başlığı ve yazarının zulme karşı “büyük” batılı devletlerin yaklaşımına dair haklı öfkesi bir tür özetti sanki: “Filistin tanınıyor da ne oluyor!”

Bütün bu yapılanlar ve yaşananlar arasında aklıma kazınan birkaç şey var:
Örneğin her yerin ve herkesin “durulduğu” zamanlarda bile İsrail halkının devam eden savaş karşıtı gösterileri.

Avrupa ve dünya olarak baktığımızda; ABD’ndeki kampüs eylemleri ile özellikle İtalya, İspanya ve Hollanda vatandaşlarının duyarlılığı ve aktifliği…

Bize dair söyleyebileceğim bir şey yok ne yazık ki. Hayır, var da “Şark cephesinde yeni bir şey yok!” O yüzden insanın canı bir şey söylemek istemiyor.

Amerika buysa, keşfetmeyen kalmadı ki; devlet ricalinin, “yan kuruluşlar” ve durumdan vazife çıkaran çoğu kişinin bildik iki yüzlülüklerini tekrardan aktarmaya ne hacet! Gözleri var görmez, kulakları var duymaz, dilleri var söylemez olanları.

Bu bazda en absürt bir örneği de geçenlerde bir malum TV kanalının yayınında tesadüfen gördüm: Yurt dışından gelen bir flamenko grubu gösterisi Gazze soykırımının protestosunu yansıtmak için gerçekleştirilmiş! İkiye bölünmüş görüntü akışında; örneğin bir tarafta kadın sanatçı elleri havada bir figür yaparken diğer yarıdaki görüntü bebesinin ölüsü başındaki annenin ellerini havada ağıtı ve yakarışı… Bir yanda erkek sanatçının hareketli kollar ile figürü, diğer yanda ölüsü başında Gazzelinin elleriyle başına vurarak dövünüşü… Ve fondaki ses, ‘Gazze’nin dramı, sanatın evrensel diliyle bir kez daha dünyaya yansıtıldı.’

Ne diyeyim; Orhan Veli’ye sığınayım en iyisi, “Neler yapmadık ki Gazze için…”

İlk kez 2014’teki yine büyük bir İsrail saldırısı sonrası; MSF (Medecins Sans Frontieres, Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü) adına gitmiştim Gazze şeridine. O zaman açık olan; kuzeyde, Erez kapısından girmiş ve Gazze kentine geçmiştim. Benim gibi konuk ve yerel ekip elemanları ile iki ay savaş yaralısı; bebelerden erişkinlere skaladaki vakalarda travma, yanık ve plastik cerrahi operasyonları gerçekleştirmiştik çadır hastanede.

Süre sonunda yabancı ekip elemanlarından oluşan beş kişilik ekipten bir tek benim ayrı insansız koridorlara yönlendirilmem, iki aşama sonrası yönlendirildiğim bomba dirençli hücrede cam gerisinden verilen komutlarla donuma kadar soyunmak ve kontrolden geçmek zorunda bırakılmam, diğerleri için üç-beş dakikada biten sürecin bende bir saate yakın sürmesi ve ekip üyelerinin şaşkınlığı; kapıdan havalimanına kadar olan yolculuğum sırasında da aracımın yedi kez durdurulup fiziki, kimyasal… Her tür kontrolden defalarca geçirilmem aklımdan çıkmayan unsurlar…

2010’ların sonlarına doğru İşgal edilmiş Batı Yakası, Ramallah’a gidişim var. Operation Rainbow adına gitmiştim bu kez. Ortopedik anomalileri olan; öncelikle çocuklar, sonra yetişkinleri ameliyat etmek üzere. Oradaki hayatın Gazze’ye kıyasla daha farklı akışı dikkatimi çekmişti ilk. Bir de teorik olarak bildiğim -ki çoğunluğun niyeyse farklı algıladığı- hali somut olarak yaşamak. İlgilileri ve bilgilileri tenzih ederek; genelde öyle bir bakış, imaj vardır kafada: Gazze Şeridi’nin kuşatılmış ve baskı altında olduğu, Batı Yakası/Şeria’nın ise “özgür” olduğu gibilerinden… Birinci kısım doğrudur da ikincideki zahiri görüntünün tersine; Batı Yakası’nın %18’ini oluşturan Alan A’da Filistin otoritesi %22’lik Alan B’de Filistin yönetimi ama İsrail kontrolü varken geriye kalan %60’lık Alan C’nin tümü ise İsrail yönetimi altındadır.

7 Ekim 2023’te başlayan katliamdan birkaç ay sonra; savaş hızla sürerken, Şubat 2024’te ICRC (International Committe of the Red Cross, Uluslararası Kızılhaç) adına yine Gazze’de, bu kez Han Yunus’ta idim. European Gaza Hospital’da (EGH) gerçekleşen savaş cerrahisi çalışmasında görev aldım.

Kızılhaç’ın koşullar nedeniyle sınırlı süre olarak belirlediği 1,5 aylık rotasyon sonrası geri döndüm.

Kulağımda; 24 saat tepemizdeki gözlemci İsrail dronunun, top, roket patlamaları ile çatışma ve uzun namlulu silah sesleri… Gözümde patlama mantarları… Üzerimize patlama sarsıntılarıyla üzerimize dökülen toz toprağı silkeleyişimiz…

İnsanların acısı, sıkışmışlığı ve çaresizliği… Bir de Kahire havalimanı yolunda ICRC aracının Mısırlı sürücüsünün sözleri; “Nerde Allah-ü Ekber diyenler? Niye gelip te savaşmıyorlar Filistinlilerin yanında?’

Sonrasında; MAP (Medical Aid for Palestinians) ile Aralık 24’te bir Güney Lübnan var: Gazze’de ilk hedeflerine ulaştıktan sonra Hizbullah’a ve Filistinli mülteci kamplarına yönelen İsrail saldırılarının bildik sonuçlanmalarına merhem olmaya çalışmak üzere…

Ve nihayet Şubat 25’te yine MAP ile akim kalan bir İşgal Edilmiş Batı Yakası girişimi!

Ahir ömrümde en çok değer verdiğim şey(ler) oldu; samimilik ve sahicilik. Bu kadim coğrafyada, Filistinliler özelinde yaşanan; katliam, soykırım, zulüm ve acıyı samimilik ve sahicilikle dile getirebilecek bir şey(ler)in mevcut olduğuna, olabileceğine inanmıyorum. Ateş düştüğü yeri yakıyor; gayrısı, diğerler(imiz)in dediği, yazdığı, yaptığı teferruat!

Ha o isimler mi? Arkadaşlarım, dostlarım, sevdiklerim olan ve orada bıraktıklarımdan üçü:
Hamada, tıp eğitimini ülkemizde yapmış, güzel Türkçe konuşan anestezist meslektaşım. Birlikte de çalıştık. Ailesinden kaybı yok ama evi ocağı tuz-buz oldu, çadırda yaşıyor, günde bir öğün bir şeyler yiyebiliyor ve açlıktan gözü karardığında anestezi uygulamaya ara veriyor.

Lina, anestezi teknikeri. Türk dizilerinden öğrendiği kırık Türkçe ile sohbet etmiştik; şimdilerde haberleşiyoruz. Uğurlamaya eşi ile birlikte gelip hediye sunmuşlardı! Profil fotoğrafında şehit olan kardeşinin fotoğrafı…

Rawand EGH’da çalışırken bize ameliyathane personeli olarak yardım eden daha 20’sine gelmemiş gencecik bir kız. Verecek bir şeyi olmadığı için boynundan kolyesini çıkarıp vermişti zorla. En son en küçük kardeşini kaybettiğinin haberini verdi.

Esirler takas edildi; ölenlerin cenazeleri takas ediliyor İsrail ve Hamas arasında. Filistinli ölülerin gövdelerinde kurşun ve işkence izleri… Hamas hükümranlık bizde diyor ve infazlara başlamış. İsrail Gazze’de bazı noktalara ve G. Lübnan’da saldırılarda bulundu.

MAP koordinatör, Laure mail atmış, “Gazze’ye ekip göndermemize İsrail izin vermiyor Ercan. G Lübnan’a da en son sen deport edildikten sonra ekip gönderemiyoruz’ diyor.

Hayat devam ediyor hala. Nasıl bir hayatsa, nasıl yaşanıyor ve devam edebiliyorsa artık!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.